Çalışma hayatı, kardeşlik ve mobbing – Meyad Başkanı İsmail AKGÜN

[et_pb_section admin_label=”section”][et_pb_row admin_label=”row”][et_pb_column type=”1_4″][/et_pb_column][et_pb_column type=”1_2″][et_pb_image admin_label=”Görüntü” src=”http://mobbingdernegi.org.tr/wp-content/uploads/2018/01/WhatsApp-Image-2018-01-05-at-17.00.55-1.jpeg” show_in_lightbox=”off” url_new_window=”off” animation=”left” sticky=”off” align=”left” force_fullwidth=”off” always_center_on_mobile=”on” use_border_color=”off” border_color=”#ffffff” border_style=”solid”] [/et_pb_image][/et_pb_column][et_pb_column type=”1_4″][/et_pb_column][/et_pb_row][et_pb_row admin_label=”Satır”][et_pb_column type=”4_4″][et_pb_text admin_label=”Metin” background_layout=”light” text_orientation=”left” text_font_size=”14″ use_border_color=”off” border_color=”#ffffff” border_style=”solid”]

İdareci ve Bürokratlar Birliği Derneği’nin yürüttüğü “Kardeşlik Sınır Tanımaz” projesi ülkemizin tam da ihtiyaç duyduğu bir zamanda planlanmış olması takdire şayan bir çalışma.

Dava ve gönül adamı olan ve tam bir fedakârlık örneği sergileyen Yücel Can’ın yaptığı güzel ve başarılı işler bizleri de mutlu etmektedir. Binlerce yıllık Kadim Medeniyetimiz üzerinde türlü oyunlar oynandığı aklıselim herkesin malumudur.

Bu nedenle, Cennet vatanın her daim korunması için aziz milletimiz de bunun farkında olarak dayanışmasını ve kader birliğini arttırmaya devam etmektedir.

Kardeşlik; kardeş olma durumu, uhuvvet/kardeş kadar yakın sayılan kimse, yakın dost/birlik, beraberlik anlamlarına gelmektedir.

Kardeşlik; belli istekler, belli değerler çevresinde buluşmak, bir gelecek etrafında kenetlenmek, insanlığın tamamının huzur ve barışı adına tek yürek halinde olmaktır. Ortak tarih ve kültür bilinci; insanları bir arada tutar, bir millet olarak geleceğe taşır.

Kardeşlik; ülkesine, onlarla birlikte tüm insanlığa, mazlumlara, mağdurlara ulaşmak, onlara el uzatma, onlara kucak açabilmektir.

Kardeşlik; bu ortak özelliklere inanmak, savunmak ve uygulamakla oluşabilir.

Kardeşlik bilinci yaşamın her alanında var oldukça huzur, sevgi ve başarı olur.

Çalışma hayatı da, bu alanların en önemlilerinden biridir. Kuşkusuz gün 24 saat olduğundan işe gidiş ve dönüşlerle birlikte ortalama günde on saatimiz iş yaşamında geçmektedir. Bu zaman dilimi kendimiz ve sorumlu olduklarımızın ihtiyaçlarını karşılamakla görevli olduğumuz gibi, çalıştığımız işyerinin ve ülkemizin de kalkınması ve gelişmesinden de sorumluyuz. Bu durum işveren, işveren vekili, her kademedeki yönetici ve çalışanın ortak sorumluluğudur.

Kuşkusuz sorumluluklarımızı yerine getirmede sorunlar yaşadığımız da bir gerçek. Kadim bir medeniyetin bakiyesi olmak aynı zamanda büyük bir hazineye sahip olmak anlamına gelmektedir. Zira yanlışlardan dersler alma, doğruları devam ettirme gücü ve imkânı verir. Kadim medeniyetten doğru dersler alındığında hazine değeri taşır. Aksi takdirde hazinenin farkına bile çoğu kez varamayız. Tarihimiz ve inancımız bize liyakat ve ehliyeti ısrarla ve üstüne basa basa tavsiye ediyor ve şunu da ekliyor; şayet uymazsanız büyük zararlar görürsünüz diye de hatırlatmaktadır. Ancak bizler bu çok önemli tavsiyelerden ders aldığımızı söyleyebiliyor muyuz?

Kamu ve özel sektör ile birlikte ülkemizin güçlenmesinin ana unsuru budur. Bu gerçekleşmediğinde baskı/yıldırma/bezdiri anlamına gelen çalışma hayatının vebası olarak da nitelendirdiğim Mobbing oluşmaktadır.

Mobbing, İşyerlerinde bir veya birden fazla kişi tarafından diğer kişi ya da kişilere yönelik gerçekleştirilen, belirli bir süre sistematik biçimde devam eden, yıldırma, pasifize etme veya işten uzaklaştırmayı amaçlayan; mağdur ya da mağdurların kişilik değerlerine, mesleki durumlarına, sosyal ilişkilerine veya sağlıklarına zarar veren; kötü niyetli, kasıtlı, olumsuz tutum ve davranışlar bütünüdür. (Komisyon, İ.P.T.B.Rehberi,ÇASGEM Yayınları, 2013, İ.Akgün, Çalışma Hayatının Vebası Mobbing, 2016) şeklinde tanımlanmaktadır.

Mobbing olarak yapılan baskılar/yıldırmalar İslam’a göre kul hakkı olduğu ve kardeşliğimize vurulan en büyük darbelerden biri olduğu unutulmamalıdır. Liyakat ve ehliyet kavramlarının önemi her yerde ortaya çıkmaktadır. İş yaşamında yapılan baskılar çalışanların sağlığına zarar verdiği gibi, işyerlerini, aileleri, toplumu ve ülke ekonomisini de çok olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Kardeşliğin hukuku baskılarla yok edilmektedir. Baskıların ana nedeni ise kişilik bozuklukları, liyakatsizlik ve ehliyetsizliktir. Kişi yetersizliğini baskı ile kapatma yoluna gitmekte ve işyerinde huzuru yok etmektedir. Huzurun olmadığı yerde başarıdan ve insan sağlığından asla söz edilemez. İş ortamında kinleşmeler, düşmanlıklar oluşmakta ve mecburiyetten dolayı işyerine devam edilmektedir. Oysa hayatımızın en önemli zaman diliminin geçtiği işyerleri, daha insani olmalı ve çalışana huzur vermelidir. İnsanlarımızın huzur ve sağlığı, aile bütünlükleri, işletmelerin başarısı, ülkemizin kalkınması ve güçlenmesini sağlayacaktır.

Bilerek veya bilmeyerek yapılan baskılar, aşağılamalar iş verimini arttırma amacıyla kullanan kimi yönetici ve çalışanın bu davranışları üretimi kesinlikle arttırmadığı gibi üretimi de kaliteyi de düşürmeye neden olmaktadır. Ülke olarak daha çok üretmemiz ve daha kaliteli üretmemiz gerekmektedir. Ancak bununla dünya ölçeğinde markalar oluşturabiliriz. Dünya ölçeğinde marka değerler oluşturmadığımız sürece de istenilen düzeye çıkma isteğimiz dilekten öteye gidemeyeceği unutulmamalıdır. Ülkemizin 2023 ve 2071 gibi muhteşem hedefleri var. Bu hedefler doğrusu bana inanılmaz heyecan veriyor. Ancak şunu da düşünmeden edemiyorum elbette, kimlerle ve nasıl bu hedeflere ulaşacağız?

İşte tam da burada içimden geçen cevabı haykırmak istiyorum. “Vatan ve millet sevgisi, değerlere bağlılık, liyakat ve ehliyet.” Bunlara önem verirsek başaramayacağımız hiçbir şey olmayacaktır. Bereketli Anadolu coğrafyası, kadirşinas milletimiz, genç ve dinamik nüfusumuz ve yeryüzünde milyonlarca kardeş ve mazlumların duası. Aslında başarmamız için her şey var. Anaokulundan başlayarak eğitim sistemimizi kadim değerlerimiz ve fen bilimleri ile yeniden inşa etmeliyiz. Eleştirel ancak nezaket odaklı bir yaklaşım. Şeyh Edebali’nin dediği gibi; “insanı yaşat ki devlet yaşasın” düsturu ile hareket etmeli.

İnsan ve insani yaklaşım, hayatın her alanında huzuru ve sevgiyi oluşturacaktır. Bunların olduğu yerde kardeşlik ve başarı da kendiliğinden gelecektir. Değerlerimiz ve bilim, her türlü ayrımcılığa karşı gelmektedir. Yasalarımız da bunu desteklemektedir. Ancak ülkemizde bitmez, tükenmez etnik köken, mezhep, meşrep, cinsiyet vb. ayrımcılığı kimilerince körüklenmeye devam edilmektedir. 12 Eylüller,28 Şubatlar sadece ikisi. Son iki yüz yıldır gereksiz ve çoğu zaman faydasız çekişmeler ve tartışmalar yaşandı. Gelişen ülkeler bilimle uğraşırken ülkemizde kimileri insanlarımızın kıyafetleri, dili ve inanışları ile uğraştı durdu. Söylem olarak eğitimi savundu, uygulamada eğitim hakkını gasp etti. Bu zihniyet, ne yazık ki buna devam etmektedir. Oysa Yunus’un dediği gibi; “yaratılanı severim, Yaradan’dan ötürü” düsturunu uyguladığımızda kardeşlik kendiliğinden hâkim olacaktır. Bulunduğumuz coğrafya ve vahşi emperyalizm bu sorunların her zaman kaşınacağını göstermektedir.

Tarih boyunca aziz milletimiz bunlarla baş etti, bizler de şüphesiz ki baş etmeye devam edeceğiz. Ancak liyakat, ehliyet, adalet inancı ve kaliteli eğitimi gerçekleştirmek zorundayız. Bu durum sağlandığında başarılamayacak hiçbir şey olmayacaktır.

[/et_pb_text][/et_pb_column][/et_pb_row][/et_pb_section]

Scroll to Top