Cümle âlem bilsin ki, her şart’ta ülkemizin yanındayız. İdlip’te şehit olan kahramanlarımız için üzüntümüz ve acımız çok derin ve tarifsizdir. Kuşkusuz bir müslüman için şehadet yüce bir mertebedir. Vatan, millet ve bayrak hür ve onurlu yaşam için mutlak zorunluluk olduğunu en çok da bizler biliyoruz. Bu nedenle merhum Akif’in dediği gibi;
“Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!”
Bu acılar üzerine (takip edebildiğim kadarıyla) iktidar ve muhalefetin günlük politikalara meze yapmadıklarını görmek, takdire şayandır. Kuşkusuz vakit, her zaman olduğundan daha fazla birlik ve beraberlik olma vaktidir. Ancak, bunca şehit vermenin nedenleri de sorgulanmak zorundadır.
Okumayı, özellikle uzun yazıları sevmediğimizi biliyorum. Ancak duygu seli’min sadece bir bölümünü buraya yansıtmaya çalışacağım.
Suriye konusu askeri ve istihbari uzmanlık gerektirmektedir. Uzmanı olmadığım bu konularda yorum yapmam, haddi aşmak olur diye düşünüyorum. Bunca kahramanımızın şehadeti, canımızı çok acıtmakta ve içimizi kanatmaktadır.
Ülke olarak, fert fert, hepimizin kendimizi sorgulamamıza da ihtiyaç olduğunu düşünmekteyim. Bu sorgulama, yönetim erki tarafından daha çok yapılması gerektiği kanaatindeyim.
Bu olayda bir kez daha görüldü ki; hoyratça ve çılgınca üretmeden tüketmek ve işin ehli olmayanlara güç devşirmek, zaman ve imkân israfı olduğunu bir kez daha görüyoruz. Yaptığımız iş, her ne olursa olsun “tribün” amaçlı mı? Yoksa topluma faydası olan bir çıktısı var mı? Diye bakmak zorundayız. Bizler günü kurtardığımızı düşünürken başkaları büyük teknolojik hamleler ile gövde gösterisi yapmaktadırlar. Bütün dünya, sağır sultan da biliyor ki, İdlip’te Rusya’sız askerlerimize bir mermi bile sıkılamazdı. Üyesi olduğumuz NATO, dost olduğumuz ABD! AB! Destek vereceğine inanıyor muyuz? Bu sorunun cevabı, aklı selim herkesin malumlarıdır. O halde kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz. Bunun için de hava savunma, balistik füze, uçak vb her türlü silah, araç ve gereçlerimizi üretmek zorundayız. Şu an bu imkân ve kabiliyette olabilseydik, Rusya askerlerimizi vurduktan sonra baş sağlığı dileme cesareti ve küstahlığını gösterebilir miydi?
Bu yazının amacı hamaset veya klavye kahramanlığı değildir. Herkes bilmelidir ki, canımız ve malımız, bu Cennet Ülke için her daim feda olmaya hazırdır. Yaptığımız işler ve yazdıklarımız, bu ülkeye hizmetkâr olmak içindir.
Emperyal ülkelerin vatanımız üzerinde tarih boyunca emelleri olduğunu biliyoruz. Bu feryadım da bunun içindir. Madem coğrafya kaderdir! O halde her yönden ülkemizi muhkem hale getirmek zorunda olduğumuzu haykırmak istiyorum.
Kimse kendisini eleştirmeden bir başkasını da eleştirmeye kalkmamılıdır. Her kim ne iş yapıyor ise en iyisini yapmak, kendisini günün şartlarına göre güncellemek, güncellemek için de okumalar ve araştırmalar yapmak zorundadır. Tüm bu yönlendirmeleri ise işin ehli olanlarca yapılması gerektiğini de unutmamak gerekir. İşin ehli olmayanlar, ceplerinden ve egolarından başka bir şey düşünmezler. Tarih boyunca binlerce örnekleri ile sabittir. Bu durum, gelişmemizin önünde yaklaşık iki yüz yıldır durmaya devam ediyor.
Bu zor coğrafya’da birlik ve beraberlik ile katma değeri yüksek daha çok üretim yaparak aşamayacağımız hiçbir sorunumuz yoktur.
Bu acılar üzerinden veya başka bahanelerle ülkesini karalayan, korkaklığından veya elindeki imkânların gideceği endişesi ile veryansın yapanlar cahil, gafil veya hain olanlardır. Tüm badireleri atlatmakla kalmayıp, yüreğimizi dağlayanlardan da er-geç hesap sorulacağından hiç kimse kuşku duymamalıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ezelden ebede kadim birikimiyle emin adımlarla yürümeye devam edecektir.
Kahraman şehitlerimize rahmet, yaralılarımıza şifa diliyoruz. Şehitlerimizin ailelerine, Ordumuza ve Milletimize baş sağlığı dileklerimizi, saygıyla iletiriz.
İsmail Akgün
MEYAD Genel Başkanı